6 Mayıs 2011 Cuma

Kiracımız




Görme engelli kiracımızla hasret giderdim...
           Adım Güler, 30 yaşındayım ve 10 yıldır evliyim. Kocam yurtdışına mal götüren bir TIR şoförü, ayda bir, iki ayda bir üç-beş gün kalıyor, işlerini ve bu arada beni halledip tekrar Avrupaya, Rusyaya gidiyor. Bir çocuğumuz oldu, oğlum sekiz yaşında okula gidiyor. Ekonomik durumumuz iyi sayılır, ama ben mutsuzum. Evliliğim koca yolları gözlemekle geçiyor hep... Bir yıl önce altımızdaki daire satılınca, kocam daireyi satın aldı. Bir süre boş durdu daire, sonra yaşlı bir karı koca gelip kiraladı. Yanlarında gözleri görmeyen genç bir delikanlı vardı. Beyaz bastonuyla yürüyor, her işini kendi yapabiliyordu. Hüseyin oğullarıymış. Kocam da ben de aileyi pek sevdik.
            Hüseyin, Üniversitenin görme engelliler için açtığı özel bir bölümde okuyor, ve sabahları şehir içi otobüsle Üniversiteye gidiyordu. Ben de oğlumu bir sokak ilerdeki okuluna götürüp getiriyordum. Her sabah aynı saatlerde çıktığımızdan sürekli karşılaşıyor, birlikte konuşa konuşa gidiyorduk. Yolda ben ona yoldaki kaldırımları, engelleri aşması için yardımcı olurken, o da dirseğimi tutuyor, birlikte en az on dakika bu şekilde yürüyorduk. Ben oğlumu okula bırakıp okulun önündeki otobüs durağında Hüseyin ile beraber sohbet ediyor, bineceği otobüs geldiğinde onu uyarıp binmesini sağlıyordum. Her gün bu şekilde gide gele iyice samimi olmuştuk.
            Hüseyin çok konuşkandı, çok ta şakacıydı. Hiç körlüğüne üzülmezdi. Ama her şeyden öte, Hüseyin çok yakışıklı bir gençti. Hüseyin'den çok etkileniyordum, dirseğimden tutup yürüdüğümüzde içim bir hoş oluyor, kendimi onun karısı gibi görüyordum. O durmadan bana bir şeyler anlatırken benim aklımdaysa kolumdaki elin sıcaklığından başka bir şey olmuyordu. Heyecanlanıyor, genç kız gibi içim bir hoş oluyordu.
           Artık öyle olmuştu ki, evden çıkarken Hüseyini görmesem kapılarını çalıyor, anne babasıyla selamlaşıp onun çıkmasını bekliyordum. Yaklaşık 3-4 ay böyle sürüp gitti, Hüseyinle çok samimi olmuştum. Kocam da aileyi sevmişti. Bir kaç kez onlarda ve bizde birlikte yemek yemiş, sohbet etmiştik. Cana yakın insanlardı. Anne babasının memlekette de arazileri vardı. Yılın yarısını ekim, dikim, hasat vesaire işler için memlekette geçiriyorlardı. Hüseyin de evde yalnız kalıyor, kendi başına evi çekip çeviriyor, okuluna gidiyordu. Kocamın eve geldiği sınırlı günlerde konuştuğumuzda o da hep Hüseyinin nasıl becerikli biri olduğunu beğeniyle anlatırdı.
           Bir bahar günüydü. Kocam yine Rusyaya gitmişti. İki haftadır yapayalnızdım. Hüseyinin anne babası da memleketteydi. Markete gidip akşam yemeği için bir şeyler almak için aşağı inerken Hüseyin de evden çıkıyordu. Merhabalaştık,
            -“Nereye gidiyorsun Hüseyin?” diye sordum.
            -“Bizimkiler memlekete gittiler, ben de çarşıdaki restoranlardan birinde pide falan yiyeceğim abla.”
            -“Evde çok güzel yemek var. Pide yiyeceğine gel içeri gir. Ben marketten bir şeyler alıp geleyim, bizde yemek yeriz. Hem çocuk evde yalnız kalmamış olur, daha iyi...”
           - “Tamam abla!” dedi.
           Hüseyin'i kolundan tutup içeriye aldım. Yolu biliyordu ama, ben yine salona kadar götürdüm onu. Oğlum onun geldiğini görünce sevindi. Ben çıktım, aceleyle markete gidip alacaklarımı aldım, eve geldim. İçecek bir şeyler, kola, bira, meyve suyu falan da aldım bol bol... Geldiğimde Hüseyin oturmuş oğlumla oynuyorlar, oğlum heyecanla ona bir şeyler anlatıyordu. Onlar konuşurken ben de yemek hazırladım. Yemekti, hoş beşti derken vakit ilerlemiş, saat 9 gibi olmuştu. Ertesi gün okul olduğundan oğlumu yatırdım. Geldiğimde Hüseyin de kalkmaya davrandı,
           - "Oo.. Vaktin nasıl geçtiğini anlamamışım. Ben de kalkayım abla." dedi. Kolundan tutup engel oldum,
           - “Otur Hüseyin, nasıl olsa sen de yalnızsın, ben de... Evde tek başıma canım sıkılıyor. Ben sana soğuk bira getireyim, sohbete devam ederiz. Sen de eve gidip ne yapacaksın? Beraber oturalım işte..." dedim.
           Artık yalnız kalmıştık... Sohbete devam ediyorduk. Soğuk birer bira çerez getirdim, ikimiz de bira içiyor, konuşuyorduk. Sohbet uzadı, ikinci, üçüncü biralar da içildi.

           Kendimi bir garip hissediyordum, içim kıpır kıpırdı. Kocam gideli iki hafta olmuştu. Yatağımda tek başıma kendimi okşamalarla, içime salatalık falan sokup tatmin olmaya çalışmayla geçen iki uzun hafta ve uzun, yalnız geceler... Oysa bu gece genç, yakışıklı bir erkekle başbaşa oturuyor, onunla sohbet ediyordum.
           Bir yandan sohbet ederken bir yandan da onun yakışıklı yüzünü, kaslı kollarını, geniş göğüslerini, pantolonunun önündeki kabarıklığı seyrediyordum. Hem de hiç çekinmeden, utanmadan... Çünkü biliyordum ki o beni, benim nereye baktığımı, nasıl baktığımı göremiyordu. Aldığım alkolün de etkisiyle öyle rahattım ki hareketlerimde...
           Onun okuldan, arkadaşlarından, ev yaşamından bahsederken anlattıklarını dinler gibi yaparken aslında ne anlattığının farkında bile değildim, onu seyretmekle meşguldüm. Arada bir "yaa, öyle mi?" falan diyerek sohbete katılır gibi yapıyor, onun konuşurken kıpırdayan etli dudaklarına, gömleğinin açık yakasından görünen hafif kıllı göğsüne bakıyordum. Bir yandan da kendimi okşuyordum.
           Evet, kendimi kaybetmiş gibiydim. Oturduğum koltukta yayılmıştım. Elimin birini eteğimin altına, külodumun içine sokmuş sıkıp sıkıp bırakıyor, diğer elimle uçları kabarmış göğüslerimi okşuyordum. Çıldırmış gibiydim. Seks yapmadan geçen yalnız geceler beni bu hale getirmişti işte... Gözleri görmeyen genç bir yabancıyla başbaşa, yalnız ikimiz otururken onun karşısında mastürbasyon yapıyordum. Üstelik hafif sarhoş bile olmuştum. Garibin haberi bile yoktu yaptığımdan...
           Üzerimdeki askılı tişörtün askılarını indirip sütyenimi çıkarmıştım. Elimdeki soğuk bira şişesini memelerimin arasında, ürperen, kabarmış meme uçlarında dolaştırıyordum. Tüylerim diken diken kabarmıştı. Soğuk şişenin etkisi mi, giderek içimde yükselen şehvetin etkisi mi bilemiyorum. Bereket ses çıkarmamak için, inlememek için dudaklarımı ısırmayı akıl edebiliyordum.
           Bir ara Hüseyinin oturduğu yerde kıvranmaya, bacaklarını kasmaya başladığını fark ettim. Sıkışmış gibi davranıyordu. Toparlandım,
            -“Ne oldu Hüseyin? Rahatsız mısın?" diye sordum.
            -“Yok abla... Şeyy... Benim eve gitmem gerek..." dedi sıkılarak...
            -“Tuvalete gitmen gerek galiba... Sıkılma, hareketlerinden belli oluyor." diye rahatlatmaya çalıştım onu...
            -“Şey, evet abla... Bu biralar... Pek alışkın değilim aslında bu kadar içmeye... Çok sıkıştım da... Sanırım eve bile yetişemeyeceğim."
            -“Gel canım, ben seni lavavoya götüreyim. Sıkılmana gerek yok ki... Bunca zamandır beraberiz, yabancı değiliz artık..."

           Ayağa kalktı, elinden tutup yönlendirdim Hüseyin'i. Askılarını indirdiğim tişörtüm aşağıya inmiş, memelerim meydandaydı ama düzeltmeye gerek görmemiştim, nasıl olsa o beni görmüyordu. Daracık holde yanyana yürürken kolunu tutup kendime yaklaştırdım. Göğsümün biri onun koluna temas ediyor, ucu gömleğine sürtünüyordu. Offf...
           Tabi, kısa bir andı bu... Banyonun kapısından içeri girmesini sağladım, klozetin önüne götürüp bıraktım. Yanında durup bekliyordum. Duraksadı, gülümseyerek,
           - “Abla, ben gerisini hallederim, sen lavabonun yerini göster, yeter bana..."
           - “Ah, pardon canım..." dedim. "Öyle ya, koca adamsın sen..." diyerek elini tuttum, yandaki lavabonun üzerine koyup havluların yerini söyledim. Çıkmam gerekiyordu, ama birden onunkini görmeyi şiddetle istediğimi fark ettim. Kapıya yöneldim, çıkar gibi yapıp içeriden gürültüyle kapattım. Kapının yanında nefes bile almadan durup onu izliyordum şimdi.
           Telaşla klozetin kapağını kaldırdı, etrafını elleriyle yoklayıp yerini ezberledikten sonra doğrulup fermuarını indirdi. Elini içeriye sokup aletini çıkardı Hüseyin... Gözlerim faltaşı gibi açıldı. Parmaklarının arasında kocaman, uzun bir canavar duruyordu. Sertleşmiş, damarları meydana çıkmış, mantar gibi iri mor başından dibine kadar nefis harika bir erkeklik organıydı. 20 santim belki daha fazlaydı uzunluğu, kalınlığı da göz dolduruyordu...

           Tamam, kocamınki de doyuruyordu beni, inim inim inletiyordu yatakta ama bu bambaşka bir şeydi sanki... İnlememek için kendimi zor tuttum, elimi ağzıma kapattım. Kalbimin atışlarını duyacak diye korkuyordum... Siki o kadar sertleşmişti, göbeğine doğru dikilmişti ki işeyebilmek için üstünden bastırıp klozete nişanladı, şırıl şırıl işemeye başladı. Gözlerimi alamıyordum ondan... Sanki dakikalar sürdü işemesi... Nihayet bittiğinde o kocaman sertleşmiş sikini içine sokmadan yandaki lavaboya döndü. Musluğu açıp ellerini yıkadı.
           Sıvı sabunla yıkadığı ellerini hala meydanda, fermuarın arasından dışarıya, havaya fırlamış, dimdik duran sikine götürdü sonra... Kaygan, ıslak parmaklarıyla şöyle bir sıvazladı. Sonra avuçlarının içinde sıkıp başından köküne kadar kaydırmaya başladı. Yüzü kızarmış, dudaklarını ısırıyordu. O öpülesi ıslak etli dudaklarından "Oohhh..." diye bir inilti koptu... "Oohhh... Güler..." diye inledi fısıltıyla... Vay piç vay... Gözlerime inanamıyordum. O güzelim sikini sabunlu parmaklarıyla sıvazlıyor, kendini tatmin ediyordu Hüseyin...
           Öyle garip, manyakça bir durumdu ki bu... Kendi evimde, banyomda, oğlum odasında uyurken, yabancı bir erkeğin kendini tatmin etmesini izliyordum gizlice... Hem de benim ismimi sayıklayarak... Beni düşünerek... Bir an üstüne atlayıp o kocaman sikini tutmak, yalayıp yutmak, içime, alevler yanan, suları akan amıma sokmak istedim. Sonra durup kendime hakim oldum. Böyle yaparak ürkütebilirdim kuşumu... Ters tepebilirdi... Benim ismimi fısıldayarak sikini okşuyordu ama... Ya ben üstüne gidince tepkisi değişik olursa?



 
          Bana "abla" diye hitap etmesi geldi aklıma... İş gerçeğe binince beni tersleyip refüze eder miydi acaba? Dayanamazdım buna... Tuttum kendimi... O da fazla uzatmadı zaten, sikini soğuk suyla yıkayıp kuruladı, yuvasına zorla sokup fermuarını çekti. Ellerini yıkayıp ıslak elleriyle yüzünü sıvazladı. Sanırım kalkmış erkekliğinin inmesini bekliyordu.
           Duvarı yoklayarak kapıya yöneldiğinde telaşla ters tarafa çekildim. Kapıyı açıp çıktı, holü yoklaya yoklaya salona ilerledi. Ben de arkasından çıkıp sessizce ilerledim, sanki odadaymışım gibi
           - “Aa, geldin mi Hüseyin?" diye karşıladım onu... "Problem yok di mi? Sanki sesini duydum gibi, bana mı seslendin?" diye sordum hınzırca...
           - “Yok abla..." derken sanki yüzü kızardı gibi geldi bana... Sohbetimize kaldığı yerden devam etmeye başladı. Eline soğuk bira tutuşturup koltukta yanına oturdum bu kez... Yakından bakıyordum şimdi ona... Her tarafını inceliyor, pantolonun önündeki kabarıklığı izliyordum. İçinde ne canavar yattığını biliyordum o kabarıklığın... Üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Arkadaşlarından, kızlardan, okulda yaşadıklarından bahsediyordu. Sözünü kestim,
            -“Kız arkadaşın var mı Hüseyin? ” diye sordum. "Flört gibi yani..." O da,
            -“Hayır, yok abla.” dedi.
            -“Kız arkadaşın hiç olmadı mı?” dedim.
            -“Hayır, maalesef olmadı abla.” dedi. "Onlar sağlıklı erkeklerle ilgilenir, benimle sadece arkadaş olurlar... Beni kimse istemez ki bu halimle..." O anda içim cız etti, Hüseyin için üzüldüm, elini tuttum,
            -“Sakın kendini üzme Hüseyin. Sen yakışıklı, sırım gibi delikanlısın. Seni istemeyen kız neler kaçırdığının farkında değil." diye teselli etmeye çalıştım. "Belki sana birisini buluruz.” dedim.
           Hüseyin bu sözüme çok sevindi. Ben bu sefer merak ettim, acaba Hüseyin hiç cinsel ilişkiye girmiş miydi. Bunu nasıl soracağımı da bilmiyordum. Sorayım mı, sormayım diye düşünürken, ağzımdan birden çıktı, biraların verdiği çakır keyiflik, tuvalette gördüğüm manzaranın etkisiyle daha serbest konuşabiliyordum,
            -“Hüseyin sen hiç cinsel ilişkiye girdin mi?” deyiverdim. Hüseyin yine,
            -“Hayır hiç girmedim abla. Daha milli olamadım! Bu vaziyetteyken de pek olacak gibi değilim galiba...” dedi, başını da önüne eğdi, utanmıştı.
            -“Anladım...” dedim. "Peki, kızı bulsak, onun nasıl biri olduğunu nasıl anlayacaksın Hüseyin? Senin istediğin ölçülerde biri mi? Ya vücudu senin istediğin gibi değilse?"
            -“Ailem belki yardımcı olur abla. Hem bunlar benim gözlerim..." diyerek ellerini gösterdi. "Ellerimle yoklayarak görebiliyorum. Sesinden karakterini anlamaya çalışıyorum."
           Yutkundum. Elleriyle yoklamak mı? Bir an o ellerin benim üstümde dolaştığını hayal ettim. Ürperdim. Ateşim yükseliyordu gitgide... Çatallanmış, boğuk bir sesle,
            -“Peki, ben nasıl biriyim Hüseyin? Ne düşünüyorsun benim için?"
            -“Şeyy.. Sen genç, güzel birisin Güler abla..."
            -“Genç tamam da, güzel olduğumu nerden biliyorsun? Yoklamadın ki?"
           Elini tutup yüzüme götürdüm. Parmakları alnımda, burnumda, dudaklarımda, yanaklarımda, çenemde dolaşıyordu hafifçe, okşayarak... Dudaklarıma değdirdiği parmağını öptüm hafifçe... Ateşe değmiş gibi çekti parmaklarını, saçlarımı okşadı. İçim eriyordu, kasıklarım alev alev yanıyordu o okşarken...
            -“Peki, kızın vücudunun nasıl olduğunu nerden bileceksin Hüseyin?" dedim fısıltıyla... "Böyle parmaklarınla mı?" Hüseyinin de yüzü kızarmıştı. Saçlarımdaki elini tutup hafifçe aşağı indirdim davet edercesine... Boynumdan aşağıya indi parmaklar... Tüy gibi omuzlarımda dolaştı. Tekrar ellerini tutup göğüslerime doğru götürdüm. Askılı tişörtüm belimdeydi. Memelerim meydanda, dimdik olmuşlar, uçları arzuyla, şehvetle kabarmışlardı. Elleri çıplak memelerime ilk temasında çekmek istedi, tuttum, bırakmadım.
            -“Abla?" dedi yutkunarak... Fısıltıyla,
            -“Devam et Hüseyin... Görmeye devam et..." dedim. "Anlat bana... Nasıl, güzel miyim? Memelerim güzel mi? Hadi anlat..." Göğsüm inip kalkıyordu heyecandan nefes nefeseydim...
            -“Ooohhh... Çok güzelsin abla... Tenin pürüzsüz... Saçların ipek gibi... Dudakların etli etli... Boynun uzun, kuğu gibi... Göğüslerin... Çok... Çok güzel... Sert... Uçları kabarmış... Etrafında yuvarlak pütürler var..." Konuşurken dudakları, göğsümde, uçlarında dolaşan parmakları titriyordu. Dudaklarım kurumuştu heyecandan, yalayarak ıslattım.
            -“Sonra? Hadi devam et... Aşağıya in... Oraları da anlat..."
            -“Karnın dümdüz, kaslı... Göbek yok, fazla kilon yok, balık etisin..." Elini tuttum, dizime koydum. Anladı. Bacaklarımı okşamaya, yukarılara çıkmaya, eteğimin altına girmeye başladı.
            -“Bacakların da güzel, sert, kaslı... Tüysüz... Kendine bakıyorsun, bakımlı birisin..."
            -“Ohhh...Evet canım... Yeni ağdaladım bacaklarımı... Bir kaç gün sonra kocam gelecek, ona hazırlamıştım. Hadisene... Devam et..." Elleri, parmakları kasıklarıma gelmiş, külodumun üstünden okşamaya başlamıştı.
            -“Abla... Bu..."
            -“Oohhh... Am canım... Kadın amı... Benim amım... Hiç ellemedin di mi? İlk defa mı?" Titriyordu parmakları... "Dur, külodumu çıkarayım, öyle dokun..." Belimi kaldırıp külodumu indiriverdim eteğimi çıkarmadan... Şimdi parmaklarının önünde hiç bir engel kalmamıştı. Okşuyor, sıkıyor, parmaklarının ucuyla her tarafında dolaşıyordu. Bacaklarımı aralamış, kendimi iyice arkaya vermiştim. Amcığımı okşayan parmakların verdiği hazzın esiri olmuştum. "Oohhh... Devam et Hüseyin... Çok güzel... Devam et..."
 

            -“Islanmış bu abla... Ateş gibi... Islak..."
            -“Evet canım... Zevk alıyor çünkü... İçinden sular geliyor sen okşadıkça... Zevk suları onlar... Zevk veriyorsun bana canım... Erkeğim... Oohhhh...."
            -“Abla... Ben... Benim şeyim çok sertleşti... Rahatsız ediyor... Çıkarabilir miyim?"
           Doğruldum. Çok fena olmuştum. O koca siki yemeden bırakamazdım. Ama burada olmazdı, kendimi tutamazdım o koca siki içime alırken bağırır, gürültü yapardım. Çocuk uyurken rahat edemezdim. Hüseyinin elini tutup çektim,
            -“Abla?" dedi kırgın kırgın... Gülümseyerek dudağından öptüm erkeğimi...
            -“Burda olmaz Hüseyin... Çocuk var... Ben dayanamam, sevişirken ses çıkarır, gürültü yaparım, uyanır. Senin eve gidelim canım... Daha rahat ederiz. Seni milli yapmak istiyorum bu gece... Hadi, gel..."
           Kaldırıp elinden tuttum, üstümü başımı düzeltirken oğlumun odasına baktım, mışıl mışıl uyuyordu. Elinden tuttum, acele adımlarla çıkıp alt kata, Hüseyinin evine indik. Heyecandan titreyen elinden anahtarları alıp kapıyı açtım. İçeriye girip kapıyı kapatır kapatmaz duvara yasladım erkeğimi... Dudaklarına yumuldum. Etli dudaklarını yalarken o da karşılık veriyor, emiyordu. Dilimi ağzının içine sokup dilini okşadım. Uzun uzun öpüştük.
           Kendimi geri çektim zorla... İkimiz de nefes nefeseydik. Üstümdekileri yırtarcasına çıkardım, çırılçıplak kalmıştım. Tekrar Hüseyine yaklaşıp çıplak vücudumu yasladım bedenine... Öpüşürken ellerini tutup kalçalarıma götürdüm. Ne istediğimi anlamış, elleri kalçalarımda dolaşıyor, sırtımı okşuyordu. Taş gibi olan siki pantolonun üstünden göbeğime baskı yapıyordu. Dudaklarını bırakmadan elimi araya soktum, telaşla kemerini çözüp pantolonunu küloduyla birlikte aşağıya indiriverdim. Ayakkabı, çorapları ayağında duruyordu hala, pantolonu da ayaklarındaydı. Uzun siki füze gibi meydana çıkmış, havaya dikilmişti. Eğilip tapınır gibi diz çöktüm önünde... Parmaklarımın arasına alıp hayranlıkla seyrettim heybetini... Okşadım... Ucundaki delikte bir damla zevk suyu parlıyordu. Dilimi uzatıp aldım o damlayı... Dudaklarımla minik bir öpücük kondurdum başına...

            -“Ohhh... Güler abla..." diye inledi erkeğim... Dudaklarımın temasıyla kasılıvermişti.
            -“Canım... Bırak bana kendini... Ablana bırak sen... Ben her şeyi hallederim..."
           Sikinin koca başını ağzıma sokmaya çalıştım. Aldım da... Emiyor, lolipop gibi ağzımın içinde dolaştırıyor, dilimle okşuyordum. Çıkarıp ıslanmış canavarıma bakıyor, sonra tekrar ağzıma sokuyor, boğazıma girdiği kadar, dibine kadar almaya çalışıyordum. Ellerim de boş durmuyor, torbalarını okşayıp sıkıyor, bacaklarının içlerini, kasıklarındaki tüyleri okşuyor, parmağımı kabalarında, arka deliğinde dolaştırıyordum. Dizleri titremeye başlamıştı erkeğimin...
            -“Abla... Abla... Ben..."
           Sikini ağzımdan çıkarıp başımı kaldırdım, yüzü kıpkırmızı olmuş, ağzı nefessiz kalmış kuş gibi açılmıştı. Elleri saçlarımın arasında kasılmıştı. Boşalmak üzereydi,
            -“Bırak kendini canım... Boşalt içindekini... Ben seni emerim şimdi... Yutarım seni..."
            Ağzıma aldım yine... Vakumlamaya, emmeye başladım. İlk damlaların geldiğini hissediyordum. Ağzıma o bildik tad dolmaya başlamıştı. Elleri istemsizce saçlarımı kökünden kavramış kendine çekiyor, sikini boğazıma kadar gömmeye çalışıyordu. Nefes alamaz hale gelmiştim, ama dayandım. Spermleri direk boğazımdan kaymaya başladı. Kasılıyor, bacakları titriyor, inliyordu. O boşaldı, ben yuttum. Bitene kadar ağzımdan çıkarmadım sikini...
            Neden sonra sakinleşti. Püskürmesi bitti. Ağzımı bileğimin tersiyle silip kalktım. Dudaklarına yumuldum yine... Gömleğini, atletini çıkardım bir yandan... Ayaklarındaki pantolonu, ayakkabılarını kendisi çıkardı. İkimiz de çırılçıplaktık. Dudaklarımı onun vantuzundan kurtarıp gülerek boşaldıktan sonra yarı sert duran sikini tuttum,
            -“Hadi canım, beni yatağımıza götür..." dedim. "Gerdek yatağımızda senin erkekliğini bozayım. Evdeki en geniş yatak nerde?"
            -“Karşıda, holün en sonundaki oda abla... Bizimkilerin yatak odası..."
           Sikini kavrayıp tuttum, çeke çeke aceleyle yatak odasına gidip geniş yatağa attım kendimi... Hüseyin de ezbere bildiği yatağın kenarına oturdu. Elini tutup alev gibi yanan, zevk suları akıp duran amcığıma götürdüm. Üstünde süs olsun diye bıraktığım minik tüy şeridini okşadı. Parmaklarını dudakların arasından sokup içini okşadı. Kıvrandım...
            -“Ooohhhh... Çok güzel... Hadi aşkım... Ben senin sikini yaladım, emdim. Şimdi de sen beni yala... Gel... Yaklaş bana... Bacaklarımın arasına gel..." Eğilip başını kasıklarıma yaklaştırdı. Saçından tutup yönlendirdim onu. Bacaklarımın arasına uzanıp yalamaya başladı. Islak dilin amcığıma temasıyla ürperdim, kasıldım.
            -“Ooohhh.. Yala canım... Yala aşkım... Dondurma yalar gibi yala beni... Dilini dolaştır... Ohhh... Evet... Orasını yala... O sert şeyi, klitorisi yala... İçine sok dilini... Aaahhhh... Özlemişim bunu... Öyle özlemişim ki... Devam et... Dilinle sik beni... Oohhhh... Mımmmm..." Saçlarını tutup amcığıma gömüyordum başını... O da hakkını veriyordu doğrusu...
           Sanki her zaman yaptığı bir şeymiş gibi harika yalıyordu beni... Kendimi kaybediyor, zevk denizinde yüzüyordum sanki... Başını tutup çektim, yuvarlayıp sırtüstü yatırdım Hüseyini... Dizlerimi başının iki yanına koyup amımı ağzına verirken ben de sikine uzandım. 69 pozisyonunda, o yatarken ben üstte birbirimizi yalayıp emmeye başladık. Yine kocaman olmuştu siki... Hüseyin amımı yalarken ben de onun verdiği zevkle daha hızlı yalıyor, köküne kadar ağzıma sokup çıkarıyordum. Dakikalarca yaladım, yaladım, yaladım... Doyamıyordum yalamaya...
           Baktım, yine kasılmaya başlayınca kestim yalamayı... Doğrulup döndüm. Sikini yalamaktan ıslanmış ağzımla onun dudaklarına, benim zevk sularımla ıslanmış dudaklarına yumuldum. Öptüm, öptüm, öptüm... Kollarıyla sımsıkı sarılıyor, pazularının arasında göğsüm sıkışıyor, nefessiz kalıyordum... Sonra dudaklarımı dudaklarından çekip sordum,
            -“Hazır mısın aşkım? Beni sikmeye hazır mısın? Seni milli yapalım mı artık? Bu koca sikini sokar mısın bana?"
            -“Oohhh.. Evet... Evet Güler abla... Hazırım..."
            -"Hadi o zaman... Başlayalım..."
           Kalçalarımı kaldırıp deminden beri aramızda ezilen, karnıma kasıklarıma batan erkeğimin kalın sikini apış arama aldım. Zevk sularıyla ıslanmış am dudaklarıma sürttüm. Sonra biraz daha dizlerimin üstünde kalkıp başını sabırsızlıkla bekleyen amcığımın giriş kapısına dayadım. Kale kapısına dayanan koç başı gibiydi. Sularımdan ıslanan ve kayganlaşan başın biraz daha içime girmesi için alçaldım. Zorlanarak girdi yumruk gibi başı... Durdum, birbirlerine alışmasını bekledim. İçimden sular aktığını hissedebiliyordum. Öyle zevk alıyordum ki anlatamam. Sonra, oturmaya başladım. Alçaldım, alçaldım. Uzun siki santim santim içime gömülüyordu. Kalınlığı içimi dolduruyor, yara yara giriyordu amcığıma...
            -“Mımmmm... Çok güzel... Çok güzel sikin var aşkımm... Harikaaa... Ooohhhh... Öyle özlemişim ki... Tadını unuttum nerdeyse... Dur, bekle... Bekle biraz... Çok kalın sikin var canım... Yumruk gibi içimde... Oooohhhh... Bitirdin beni... Erkeğimmm... Nasıl? Güzel mi? Hoşuna gitti mi sevişmek?"
            -“Ohh.. Evet... Çok güzelmiş abla... Çok zevkliymiş... İçin ateş gibi... Elimle yapmaktan daha güzelmiş..."
            -“Evet... Evet canım... Nasıl, eldiven gibi sardım seninkini di mi? Benim evde, banyoda nasıl yaptığını seyrettim. Ona benzemez bu... Gerçek am sikiyorsun şimdi..."
            -“Hissetmiştim abla... Senin orda olduğunu biliyordum ben... Mahsus yaptım... Senin görmeni istedim... Seni azdırmak istedim... Seni nasıl istediğimi öğren istedim... Oohhh... İyi ki yapmışım... Bak, şimdi içindeyim senin..."
            -“Seni namussuz seni..." dedim gülerek... "Demek beni tuzağa düşürdün ha? Beni kötü emellerine alet ettin sen... Dur bakalım, seni zevkten öldüreyim de gör sen..." Oturup kalkmaya başladım bunu söylerken... Koca yarak yara yara içime gömülüyor, kalktığımda başına kadar çıkarıp tekrar köklüyordum.
            -“Zaten zevkten ölüyorum abla... Çok güzelmiş sevişmek... Keşke daha önce yapsaydık... Çok güzel... Harikasın... Bitiyorum, ölüyorum zevkten..."
            -“Ben... Ben de ölüyorum... Oooohhhh... Sikin öldürüyor beni aşkım... Aaahhhh... İçimi yarıyor sikin... Damarlarını bile hissediyorum... Kafası ta dibimde... Aaahhh..."
           Kendimi tutamıyor, inliyor, küçük çığlıklar atıyordum. Üstünde gidip gelirken kaç kez kasılıp boşaldığımı sayamadım. Sonra içimden çıkardım, yana devrildim. Bacaklarım tutmuyordu. İkiye ayırdım bacaklarımı, erkeğimi de tutup üstüme çektim. Bacaklarımın arasına aldım.
            -“Diz çök şimdi erkeğim... Ver şu koca sikini bana, içime alayım onu... Ablan yoruldu artık... Şimdi sen sokacaksın bana... Pompalayacaksın beni... İçime sokup çıkaracaksın sikini... İşte böyle..."
           Sikini tutup amcığıma soktum yine... Yine yavaş yavaş girdi içime... Yarısına kadar girdikten sonra kendini bırakıverdi üstüme, sikini dibine kadar gömdü içime...
            -“Aahhhh... Yavaş canım... Yavaş sok... Ooohhhh.... Öyle büyük sikin var ki, canım yanıyor sert girince... Kocamdan büyük seninki... "
           Bacaklarımın arasında inip kalkmaya başladı. İkiye ayrılmış bacaklarımın arasında kalçalarını avuçlayıp yönlendiriyordum erkeğimi... Kalçalarını avuçluyor, okşuyor, belinden tutup kendime çekiyor, sırtını tırnaklıyordum. Hüseyin, önce yavaştan yavaştan sokup çıkarıyordu. Sonra hızlanmaya başladı. Çekiliyor, başına kadar çıkarıp aniden içime gömüyor, erkekliğinin başı rahmime vuruyordu sanki. Her çekişinde içimden çıkardığı sikinin boşluğu bir saniye sonra tekrar milimine kadar doluyor, içimdeki suları dışarıya fışkırtıyordu. Sularımın arka deliğimden aşağıya yatağa süzüldüğünü, altımın sırılsıklam olduğunu hissedebiliyordum.
            Başımı kaldırıp dudaklarını öpüyor, yalıyor, saçından çekip çılgın gibi dudaklarını emiyordum. Narin vücudum, onun erkek gövdesinin ağırlığı altında eziliyor, nefessiz kalıyordum. Üstümden kalktığında hava alabilmek için çırpınıyordum.
           Sonunda boşalmaya başladı. Kasılıyor, titriyor, içime sokup çıkarmaları gitgide hızlanıyor, çılgın bir tempoyla sikiyordu beni... İlk fışkırmalarını, sıcak menilerini içimde hissettiğimde ben de son kez koyvermeye başladım. Aynı anda boşalıyorduk ikimiz de... Bağıra bağıra, inleye inleye, kıvrana kıvrana orgazm oluyorduk.
            Sonunda durulduk... Kavgadan çıkmış gibiydik... Kendini koyuvermiş, üstüme uzanmıştı Hüseyin... Nefes alamıyor, altında boğuluyor gibiydim. Üstümden yuvarladım onu... Kolunu yastık yapıp sarıldım. Başım geniş göğsünde, bacaklarım yandan onun kaslı bacaklarına dolanmış vaziyette kaldık... Harikaydı... Hiç böyle bir sevişme yaşamamıştım kocamla... Böyle tatmin olduğumu, böyle zevk aldığımı hatırlamıyordum...
            -"Nasıl aşkım? Güzel miydi? Zevk aldın mı?" diye sordum göğsündeki tüyleri okşarken... Alacağım cevabı bile bile...
            -“Evet... Çok güzeldi abla... Harikaymış..." dedi erkeğim.
            -“Bundan sonra abla yok kocacım... Ben senin karınım artık..." dedim. Uzanıp dudaklarından öptüm. O da karşılık verdi bana...
            -“Peki aşkım... Peki karıcım... Sen nasıl istersen... Bu zevki yaşattın ya bana... Senin kölenim artık..."
            -“E, hadi o zaman kölem... Biraz dinlen, kendine gel... Sonra tekrar yapalım... Tekrar sik beni... O koca sikini yine içime sok... Tekrar tekrar... Açlığımı doyur benim..."
            -"Unuttun mu sahip? Ben de açım. Bu yaşıma kadar seni beklemişim ben... Kolay kolay bırakmam seni karıcım..." dedi üstüme çıkarken... Az önce boşalmasına rağmen siki yine sert, dik, kalın ve kocamandı.

           Dediğini de yaptı... Tekrar tekrar sikti beni... Dinlene dinlene... Uyuduk, uyandık, seviştik... Sabaha kadar... Sabah gün ağarırken bacaklarım titreye titreye yukarıya, evime gittim. Kendimi yatağa attım. Biraz dinlenip kendime geldim, oğlumu okula götürmem gerekiyordu. Gidip gelene kadar bacaklarım titredi. Eve geldiğimde direkt Hüseyinin kapısını çaldım. Evdeydi hala... Benim sesimi duyunca heyecanla kalkıp kapıyı açtı. Yatağımıza, aşk yuvamıza gittik hemen... Öyle yorgunduk ki, öğleden sonraya kadar birbirimizin çıplak bedenlerine sarılıp uyuduk...
           Üç gün sonra kocam gelince ayrılmak zorunda kaldık. Kocamın altına yatıp sevişirken Hüseyinin yüzü geliyordu gözümün önüne... Zevk alıyordum elbette, ama Hüseyinin verdiği zevki, onun görmeyen gözlerini, beni görmeye çalışırken bütün vücudumda dolaşan parmaklarını aklımdan çıkaramıyordum.
           Kocam gittikten sonra bir bahane uydurup oğlumu yazlıkta oturan dedesine bıraktım. Kuzenleriyle birlikte olacağı için o da çok mutluydu. Ben de mutlu olmak için, son sürat evime giderken sevgilimin kollarına kavuşacağım anı bekliyordum sabırsızlıkla... Bir hafta boyunca yataktan çıkmadık. Her an, her saniye, bıkmadan, usanmadan seviştik, koklaştık. Benim evimde, onun evinde... Korkmadan, çekinmeden... Evin her köşesi bizim seks yapmamız içindi. Günah yuvamızdı, mutluluk yuvamızdı...

1 yorum: